`Ayaklı Göl` olmuş insanlara...
KÖYCEĞİZ GÜNLÜĞÜ - 1
'Ayaklı Göl' olmuş insanlara...
Kimi deneyimli, birikimli insanları göç alan kentlere benzetirim. Göller nasıl ki nehirlerden taşınan sularla beslenip büyürler ise kimi insanlar da önceleri dağınık bilgi kaynakları ve deneyimler ile zenginleşip, zamanla öyle bilgeleşir, olgunlaşır ve lezzetlenirler ki bu tür insanlar yanıbaşında olmak, sohbet etmek ve anlattıklarından faydalanmak isteyen kişilerce kalabalıklara dönüşürler. Bir nevi göç alırlar yani. Burada, Köyceğiz Gölü'nün kıyısında öğle güneşi altında ıhlamur içip, kuşları seyreder ve bu satırları yazarken oturduğum mekanın ismi olan ‘Ayaklı Göl' ifadesi bana kendisi göl olmuş, göç alan bu tür insanları anlatıyor gibi geldi.
Yaşlısından gencine ve hatta şu ayakucumda uzanmış sevimli köpek yavrusuna varana değin acelesi olmayan bir bilgelik taşıyan ayaklı göl misali insanlar, zamanın kısıtlayıcı zincirlerine kapılmaksızın ve sanayileşmiş metropollerin rekabet çarklarına katılmaksızın hatta meydan okurcasına huzurlu ve mutluca dinleniyorlar burada. Köyceğiz kültür taşıyan teknolojilerin elini kolunu sallayarak girmediği yahut mevcut dokunun kabul ettiği ölçülerde, kıvamınca girebildiği için niteliklerini günümüze kadar barındırabilmiş bir yöre. Kısaca bir canlı populasyonuna barınaklık eden bir mekanı orada yaşayanlarla, yaşayanları ise kullandıkları araçlarla bütünlüklü düşünmekte fayda var ise Köyceğiz halkı Köyceğiz'e, Köyceğiz ise sahip olduğu her şeyiyle Köyceğizlileri andırıyor.
Doğanın sunduklarından alabildiğine tat çıkarma niteliğinden ötürü yine kendi gibi veya buna ihtiyaç duyan insanlarla nüfusu sürekli artıyor . Bünyesinin kayıtsız ahengine uyumla katılmak isteyenler şifa buluyor bünyesinde. Köyceğiz kıyısından kalkan bot turları ile Dalyan İztuzu plajına açılarak nesli tükenme tehditi altında olan Caretta Caretta'larla hemhal olan, hal ve ahvallerine yüzmek suretiyle eşlik eden, özgürlük sınırlarını bir adım öteye taşıyan misafirler için başka güzellikler de daha vaad ediyor toprakları. Kanal yolculuğundan dönenler Sultaniye'ye uğrayıp, belki o eski devirlerin sultanlarına has bir özenle gülyağı ile harmanlanmış çamur banyolarında arınıp, sivilceleri kurumuş, masajlanmış, yumuşamış bir tenle akşam olup, günün renkleri solunca bembeyaz çarşaflarda uykuya dalıyor.
Denize açılan, nadir, dingin ve kükürt patlamaları ile rengarenk makyaj yapan göl gibi güzel bir kızınız olsa yanına az bulunurluğu ile yakışacak bir delikanlıyı, Sığla Ormanı'nı reva görürdünüz derdim kuşkusuz. Zarif, uzun boylu ağaçlar, dantel işli mendili andıran yapraklarını savurduğunda serin gölgesinde yürür ve ağustos böceklerini dinlerseniz, kağıt ve kalemden ulaşanların biraz da onların sözcükleri olduklarını fark ederdiniz.
Ve yaşayan bir kentin karakteristiğini en çok yansıtan kokularla sade mimarisi eşliğinde tek ve çift katlı bahçeli evleri seyrederek buradaki evime varıyorum. Bahçeler yetmez ise teneke kutularda bile pırasa yetiştiren insanlar çok güzeldir diye düşünüyorum. Portakal, domates, nar, zeytin ve bal kokuyor sokaklar. Bu kokularla tütsülenmiş martılarsa şarkılarla uğurluyor insanı. Günbitiyor. Fakat bi başka gün devam etmek üzere Köyceğiz, henüz yaşamak ve anlatmak üzre bitmiyor.
EBRU AŞGA